Ciğerimde tanımadığım bir duman dolaşıyor. Sessiz sadasız adımlar yüksek sesli salonlarda yitip gidiyor. Tüm emelleri yüzlerinden tanıyorum bu vakitlerde. Tüm masumiyetim ile gülümsemek istiyorum. Hayata ve sessiz adımlarıyla kalabalıkta dolaşan tüm insanlara. Biliyorum ki tüm bu sessiz adımlar yaşadığı zamandan eskidir. bir yaşanmışlık barındırır ayak tabanlarında.
Yaşanmışlıklar içinde yeni bir rengi hayal edercesine zor hatırladığım belli belirsiz siluetler durur bir tarafta. Bu siluetler her gün adımlarımızın karşılaştığı insanların yüzleridir çoğu zaman. Her birinin yanından geçerken yaşamlarını ve mücadelelerini düşünürüm. Bazıları sadece tek bir sefer rast düşmekle kalmaz bir kez daha çıkar karşıma. Ama yine bilirim ki yaşamımın içinde onlara ayrılan zaman ilkinden hiçbir zaman daha fazla olmayacaktır. Kaderleri aynı otobüs durağında kesişen ve iki elin parmağını geçmeyecek sayıdaki insanlar olarak bizler biliriz ki birbirimizi eninde sonunda yarı yolda bırakırız.
Yeni bir insanı tanımak, mücadelesine katılmak ve aynı yolu eşit sayıda adımlamak mı zor geliyor bize yoksa? Yoksa otobüs duraklarında biriktirdiğimiz ve içimizde bir heykeli işliyormuşçasına tüm bu insanların siluetlerinden oluşturduğumuz bir beklentiler insanının bizi yarı yolda bırakacağından emin olduğumuzdan mı çekiniyoruz ilk adımın cürretinden?
Durmak istiyorum ama hissettiğim şey durmaktan ziyade yalnızca bekliyor olduğum. Gönlümü uyuşturuyor beklediklerim. Ummak küsmek getiriyor hep. Umudunu esirgiyorsan küsmekten farklı ne kalıyor ki.
Yaşlı adamın hikayesindeki deniz balığı benim sanki. Beni denizimden aldılar, bir akvaryuma koydular. Her gün denizden kova kova su getirdi bana yaşlı adam. Sonra gittikçe yaşlandı ve usandı artık bu ıslak muammadan. Bir kuyudan getirdi yaşam suyumu, zor oldu ama alıştım suyun tuzsuzluğuna. zaman geçti yaşlı adam yaşlılığını koydu ortaya. Kuyunun suyuna hasret oldum. yosun tuttu yüzgeçlerim. Baktı ki olmayacak çıkardı koydu beni ortaya. Çırpınarak yuttum havayı, alıştım. Alıştırıldım.
Günün birinde yaşlı adam aldı beni ve özlem giderircesine oturduk denizin kıyısına. Ardından iki çocuk geldi ve attı beni denize. Kıyının nerde olduğunu unutmuş saf bir balıktım onların gözünde. Kıyıya vurmuş bir zavallı idim.
Beklediler ve bir balığın suda nasıl boğulduğunu izlediler.
Beklentiler ve belirsizlikler.
Hoş.