Öyle bir buhrana girerim ki bazen, önceden görmüş olduğum tüm köşeli nesneler yuvarlaklaşır sanki birden. Zaman öyle yavaşlar ki, zamanın beraberinde değiştirdiği her şeyin eskidiğini tam da anın içerisinde görürüm. Rüzgara benzettiğim bu akıp giden zaman, aynı rüzgarın havayı süpürdüğü gibi arkasında toz bulutuna benzeyen bir akis bırakır. dışardan baktığında etkilenmez insan. Fakat içinde olduğunda zamanın kendisine benzeyen hafif bir rüzgar gibi ürpertir içini.
Üzümler çoktan hasat edilmiş. Hatta asma sahipleri hasat edilen üzümleri küfelerde taşımışlar, sermişler kurutmaktalar. Öyle bir hengame var ki köyde, kurutmaya bırakılan üzümleri böceklerden, kuşlardan ve zarar verebilecek her şeyden korumak için, sanki herkes yılın bu zamanları için diğer günlere uyanmış. Bazıları üzümlerini yaş iken satmış. Elde edilen kazancını evine defter, kitap, ekmek olarak almış. Çocuklar babalarından ucuz olan ama hayal güçleri ile bir çok oyunda oynayabilecekleri hediyeler istemişler. Zira üzümün oyuncağa dönüşmesi hem üzümler için hem de bütün yılın ihtiyacını yine aynı üzümü dönüştürerek almak zorunda olan babalar için oldukça zormuş.
Babalar, çocuklar, anneler ve en çok da üzümler dünyanın dönmesine ve dönüşmesine ayak uydurabilmek için çabalarken şimdinin çok gerisinde bıraktığımız asma bahçesinde büyük bir yaprağın arkasına sinmiş, kimilerinin direniş ile sembolleştirdiği kimilerinin yalnızca geç çiçek açmış bir üzüm salkımı olarak gördüğü bir nefirge farkedilmek ve dönüşümün unutulan parçası olmamak adına; önünde duran ve cüssesiyle kendisini kaplayan asma yaprağının arkasından görünebilmek adına, geç kalmış olduğunun farkında olduğu zamana sığınıp hafif bir rüzgar ile ürpertmiş içini.
Bu ürperti başlarda yalnızca içini serinleten bir rüzgar iken, geç kaldığı zaman onun olgunlaşmasına izin vermeden getirmiş fırtınalarını. Öyle geç kalmış ki nefirge, artık eskiye göre çok daha kahverengi olan ve cüssesinin altında görünmez olduğu asma yaprağı çatlamış ve içini ürperten rüzgar koparmış ve savurmuş onu. Bu bir tufan olmalı diye düşünürken kendi içindeki buhranı görmüş. Kendisini ürpertmekten ziyade donduran rüzgar, geç kaldığı zamanı öyle yavaşlatmış ki, nefirge artık çevresindeki her değişimi zamanın içerisinde, anın tam da kendisinde izliyormuş. Toz bulutuna benzeyen, ama yaklaştıkça toz olmadığından emin olduğu beyaz ve yuvarlak zerreler konmuş üzerine.
Birer nefirgeyiz zamanın gerisinde kalmış. Bu kadar saklı ve karmaşık olduğumuz için şükran duyulan ve bu şükran tarafından çoğu zaman unutularak hüsrana uğratılan ama aslında karmaşık olmanın aksine yalnızca bir asma yaprağının arkasında kalarak zamanında fark edilmeyen şimdi ise kendisini gizleyen bir asma yaprağından yoksun olan, aşikarlığı her şeyin en barizi olan ve fakat kendisini gizleyen bir asma yaprağına ihtiyaç duyan birer nefirgeyiz.